Çocuk Hakları ve Refahı Çalıştay Basın Toplantısı Masa Özetleri
Geri

ÇOCUK HAKLARI VE REFAHI ÇALIŞTAYI BASIN BİLDİRİSİ

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği İle Mücadele Günü özel gündemiyle Akdeniz Üniversitesi, Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şubesi, Antalya Ticaret ve Sanayi Odası TOBB Antalya Kadın Girişimciler Kurulu ortak organizasyonu ve ATSO TOBB Antalya Kadın Girişimciler Kurulu ev sahipliğinde ATSO Konferans Salonunda düzenlenen Çocuk Hakları ve Refahı Çalıştayında ülkemizin çocuklarını tehdit eden kritik meseleler 14 çalışma masasında ele alınmış, sorunlar tespit edilerek çözüm önerileri üretilmiştir.

Çocuk Hakları ve Refahı Çalıştayı Türk Üniversiteli Kadınlar Derneği Antalya Şubesi öncülüğünde başlatılan ve 2024 yılına yayılan etkinliklerle sürdürülecek olan “Çocuk Hakları ve Refahı İçin Elele Projesi”nin ikinci önemli etkinliğidir. İlk etkinlik Akdeniz Üniversitesi ev sahipliğinde 25-26 Nisan 2024 tarihlerinde düzenlenen Çocuk Hakları ve Refahı Sempozyumudur. Bu sempozyumda sunulan 48 bildiride ortaya konulduğu gibi çocuklarımız çok ciddi tehditlerle karşı karşıyadır ve bu sorunlara ivedilikle yanıt verecek bir farkındalık, sorumluluk alma ve politika üretme gerçekleşmediği takdirde ülkemiz için ciddi bir beka sorunu haline gelebilir.

Bu Çalıştay son yıllarda gerçekleştirilmiş, öznesi çocuk hakları olan, konuyla ilgili akademisyenleri, kamu görevlilerini ve STK'ları bir araya getiren en önemli zirvelerden biri olarak hayata geçirilmiştir. Çalıştayda çocuk hakları ve çocuk refahı ile ilgili kritik konu başlıklarında oluşturulan 14 yuvarlak masada tam gün sürdürülen çalışmayla masa konuları ile ilgili uzmanlıkları olan 46 akademisyen, 67 kamu kurumu temsilcisi, 53 STK temsilcisi, 10 lise öğrencisi toplam 175 kişi görüş, bilgi, veri ve deneyimlerini bir araya getirerek Akdeniz Üniversitesi öğretim üyelerinin moderatörlüğünde, inceledikleri başlıkla ilgili Sonuç Raporlarını üretmişlerdir. Bu Basın Toplantısı 14 Masanın Sonuç Bildirgelerinden ürettikleri Basın Özetlerini değerli basın mensupları ile paylaşmak üzere düzenlenmiştir. Çalıştay masalarında tespit edilen, çocuklarımızı tehdit eden ve kamuoyu, ebeveynler ve kamu otoriteleri tarafından her biri bir beka sorunu olarak ciddiye alınması gereken sorunlar ve ACİL ÖNLEM Planlarının muhataplarına ulaşmasında Antalya Basınımızın üzerlerine düşeni yapacaklarına inanıyoruz. Çalıştay Düzenleme Kurulu her masanın Sonuç Raporunu konunun muhatabı olabilecek ilgili kamu kurumlarına, yerel yönetimlere, meslek odalarına ve sivil toplum örgütlerine ulaştıracak ve dikkate alınması için konuların takipçisi olacaktır. Ayrıca masa katılımcıları üzerinde çalıştıkları konularla ilgili yerel projeler hazırlayarak üniversite-kamu- sivil toplum işbirliğinde çözüme yönelik pilot çalışmalar gerçekleştirmeyi planlamaktadır. Antalya yereli için oluşturulacak projelerin ülke geneli için ilham kaynağı olması beklenmektedir.

MASA 1: ÇOCUK YOKSULLUĞU İLE MÜCADELE

Türkiye'de her 3 çocuktan 1'i yoksul
Amtalya'nın yoksul mahallelerinde 100
çocuktan yaklaşık 10'u bodur, 5'i kilo olarak cılız, 100 çocuktan 7'si beslenmeye bağlı obezite sorunu yaşamakta

Türkiye İstatistik Kurumu, Gelir, Yaşam, Tüketim ve Yoksulluk Portalında yer alan yoksulluk ve yaşam koşulları istatistiklerinden elde edilen verilerin ışığında, Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre 2023 yılı sonu itibarıyla, Türkiye nüfusunun %21,4'ünün yani 22,2 milyonun 0-17 yaş aralığındaki çocuklardan oluştuğu, söz konusu çocuk nüfusunun ise %51,3'ünü erkek, %48,7'sini kız çocuklarının meydana getirdiği söylenebilir. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) 2013-2023 yılları arasındaki verileri ışığında eşdeğer hanehalkı kullanılabilir medyan gelirinin %60'ı yoksulluk sınırı kabul edilerek hesaplanan yoksulluk ölçüm yöntemine göre 2023 yılında Türkiye'deki çocuk nüfusunun %31,3'üne karşılık gelen 7 milyon çocuğun yoksul olduğu görülmektedir. Söz konusu bulgu Türkiye'deki her 3 çocuktan 1'inin yoksul olduğu gerçeğine karşılık gelmektedir. Eurostat tarafından 2021'de yapılan analizde de Türkiye'de çocukların yüzde 45,2'sinin yoksulluk riski altında olduğu açıklanmıştır. Bu oran 2015'ten itibaren artarak devam etmektedir. TÜİK 2022 verilerine göre de her üç çocuktan biri (yüzde 35,3) ciddi maddi yoksulluk, yetersiz beslenme sorunu yaşamaktadır. Günümüzde çocuğun yoksulluğu ve hakları doğum öncesinde başlamaktadır. Dolayısıyla yoksul bir hanede doğan çocuğun eşitsizliği de anne karnında başlamaktadır. Annenin yetersiz beslenmesi çocuğun fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimini olumsuz etkilemektedir. Türkiye'de hanedeki çocuk sayısı artışı, hane yoksulluğunu olumsuz etkilemekte ve artırmaktadır. Güneydoğu bölgesi bu konuda en dezavantajlı konumdadır. Bir başka ifadeyle söz konusu bölgede çocuk sayısındaki artış, hane yoksulluğunu diğer bölgelere göre daha fazla artırmaktadır. Türkiye'nin batısından doğusuna doğru gittikçe çocuk sayısındaki artışla birlikte çok boyutlu yoksulluk da artmaktadır.

Antalya'daki yoksul mahallelerde 500 çocukla yapılan boy-kilo ölçümleri neticesinde; boy ve kilo bakımından çocukların %50'si percentil değerin altında bulunmuştur. Bu durum araştırma kapsamına alınan çocuklarda ciddi bir beslenme eksikliği olduğu durumunu işaret etmektedir. Bununla birlikte her 100 çocuktan yaklaşık 10'u boy olarak kısalık (bodur), 5'i kilo olarak cılızlık sorunuyla karşı karşıyadır. Her 100 çocuktan 7'sinde ise beslenmeye bağlı obezite sorunu tespit edilmiştir.

Çocuğun gelişiminde yoksulluğun etkilerinin yoğun bir şekilde hissedildiği iki temel alan sağlık ve eğitimdir. Erken çocuklukta karşılaşılan yoksulluk koşulları eğitim süreçlerini olumsuz etkilemektedir. Söz konusu durum çocuklarda gelecek kaygısının başlamasına neden olmakla birlikte, yoksulluğun derinleşmesiyle süregelmekte ve çocuğun sağlığını olumsuz etkilemektedir. Yoksulluk içerisinde büyüyen çocuklar; düşük eğitim durumu, psiko-bilişsel sorunlar, sağlık sorunları, küçük yaşta evlilik ve hamilelik, madde bağımlılığı, suç işleme ve anti sosyal davranış, işsizlik ve düşük gelir gibi riskler ile karşı karşıya kalmaktadır. Çocuklar açısından geleceksizlik/yarınsızlık durumlarının risk içeren emareleri gözlenmektedir: Bulgular, çocukların harçlık alamadıklarını, kendilerine ait odalarının olmadığını, barınma koşulları açısından özellikle soğuk mevsimlerde ısınma problemi yaşadıklarını, hastalandıklarında hastaneye erişimde zorlandıklarını, ilaçların pahalı olmasından dolayı temin etmekte sıkıntı yaşadıklarını ortaya koymaktadır.

İlk kez Milli Eğitim Şûrasında ‘öğrencilere ücretsiz yemek verilsin, temiz içme suyu sağlansın' şeklinde karar alınmasına karşın, bu karar hayata geçirilememiştir. Gelişim çağındaki çocuklarımızın süt içmesi, yumurta, sebze, meyve, protein tüketmesi gerekirken, beslenme yetersizliği nedeniyle sağlık sorunu yaşayan çocuklarımızın sayısı her geçen gün artmaktadır. Eğitimde derin yoksulluktan kaynaklı yetersiz beslenme sonucunda okul terkleri, çocuk işçiliği, çocuk evlilikleri, suça bulaşan çocuklar, okuduğunu anlayamayan, gelişim geriliği olan çocuklar artmış ve son dönemlerde çocuk kalp krizlerinde ve intiharlarında artış tehlikenin boyutunu gözler önüne sermiştir.

Yetersiz beslenme, çocuğun okul için hazır bulunuşluğunu, akademik başarısını ve okula devamını da etkilemektedir. Kitlesel okul terklerinin durması, yoksulluktan kaynaklı çocuklarımızın çocuk yaşta çocuk işçilik yapmak zorunda bırakılmaması, yetersiz beslenme, gelişim yetersizliği, sağlık sorunlarıyla baş başa bırakılmaması için dünyada bu sorunların çözümü için en etkili ve en yaygın şekilde kullanılan müdahale programı “okul yemeği” uygulamasıdır. Ülkemizin de imzacısı olduğu sözleşmelerin ve bildirilerin aksine, gerek istatistikler, gerekse yaptığımız görüşmeler dezavantajlı grupların barınma, sağlık ve beslenme sorunlarının birbirini besleyerek arttığını göstermektedir. Sosyal devlet anlayışı ile özellikle bütün çocuklar için süt ve süt ürünleri ile et, balık ve tavuk türevleri okullarda uygulanacak ücretsiz okul yemekleri ile sağlanmalı, yetersiz beslenen çocukların, en azından bir öğün sağlıklı beslenebilmeleri için “Okul Yemeği Projesi” hayata geçirilmedir. “Okul Yemeği Koalisyonundaki” çalışmaların hızlandırılması çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimine olumlu katkılar sunacaktır. Bu çerçevede devlet okullarında okul yemeği verilmesi için talebin her alanda dile getirilmesi konusunda Antalya Basınımızın desteğini bekliyoruz. Ayrıca okullarda öğrencilerin temiz içme suyuna ücretsiz erişimleri için çeşme ve sebiller inşa edilmelidir.


Okul öncesi eğitim, yoksul mahallelerde yaşayan çocuklar için kolay ulaşılabilir olmalıdır. Özellikle okula devamlılığının düşük olduğu kalabalık ve dezavantajlı yoksul mahallelerdeki devlet okullarında psikolojik danışman-rehberlik öğretmenlerinin sayıları artırılmalı ve bu öğretmenler tam zamanlı olarak mesai yapmalıdır. Her devlet okulu için mutlaka sosyal hizmet uzmanı istihdam edilmeli, okul sosyal hizmeti programı hayata geçirilmelidir. Özetle, çocuk yoksulluğuyla mücadelede yerel yönetimlerin, sivil toplum kuruluşlarının, siyasi partilerin, kamu kurumlarının iş birliği çocuğun iyi hali ve eşitsizliklerinin giderilmesi noktasında son derece önem arz etmektedir. Ayrıca çocuk yoksulluğuyla mücadelenin, tasarruf tedbirleri gerekçe gösterilerek ötelenmesi çocukların yoksulluğunu derinleşecektir. Çocukların ve dolayısıyla toplumun geleceğinden tasarruf edilemez.

MASA 2: ÇOCUK İŞÇİLİĞİ İLE MÜCADELE

Çocuk işçiliği sosyal, ekonomik, kültürel ve sağlık boyutlarıyla ele alındığında ciddi ve karmaşık bir sorunla karşılaşılmaktadır. Öncelikle çalışan çocuk ile çocuk işçi kavramının ayrımını yapmak gerekmektedir. Çalışan çocuklar, genellikle mevzuatla korunmuş hafif işlerde çalışırlar ve/veya aile işlerine yardım ederler. Bu tür çalışma genellikle çocuğun fiziksel ve duygusal gelişimine zarar vermez. Tam tersi genellikle çalışma koşulları güvenli ve çocuğun gelişimini destekleyecek şekilde planlanmıştır. Birleşmiş Milletler çocuk işçiliğini “Uluslararası hukuka ve ulusal mevzuata aykırı olarak, bir çocuğun zararına olacak şekilde ve onu tehlikeye atan işlerdir” şeklinde tanımlanmaktadır. Bu tanımdan yola çıkarak burada, çocuk işçi kayıt dışı sektörlerde, düşük ücretle, uzun saatler ve genellikle tehlikeli işlerde çalıştırılan çocuklar olarak tanımlanmıştır. Bu çalışma türü sadece çocuğun fiziksel, zihinsel ve duygusal gelişimini olumsuz etkilememekte aynı zamanda yoksulluk, eğitim hakkının ihlal edilmesi gibi faktörler nedeniyle yoksulluk sarmalı arasında sıkışmasına da neden olmaktadır.

Türkiye'de TUİK Çocuk İşgücü Anketi (2019) sonuçlarına göre 32.000'i 5-11 yaş arası olmak üzere 700.000'den fazla çocuk ekonomik faaliyette bulunmaktadır. Bu çocukların %34.3'ü (247 bin) eğitimine devam etmemektedir. Bu sonuçlar COVİD pandemisi öncesine aittir ve pandemi ve sonrasında yaşanan deprem nedeniyle, UNİCEF Türkiye'de çocuk işçiliğinin arttığı yönünde endişelerini dile getirmiştir. Son 10 yılda 671 çocuk işçi iş kazası nedeniyle kaybedilmiştir. Ölümlü kazalar en çok tarım ve orman iş kolunda gerçekleşmiştir.

Yoksulluk, eğitim eksikliği, aile baskısı, göç, bölgedeki savaşlar, doğal afetler ve işgücü piyasasında özellikle KOBİ'lerdeki talep artışı gibi faktörler çocukları işgücüne katılmayı yönlendirmektedir. Özellikle son yıllarda okul başarısı düşük çocukların Mesleki Eğitim Merkezlerine (MESEM) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönlendirilmesi, sigortalarının (iş kazası ve Meslek hastalıkları sigortası) okul tarafından yapılması, işverenin verdiği asgari ücretin 1/3'ini teşvik nedeniyle işsizlik sigortasından geri alınabilmesi, çocuk işçiliğini özellikle küçük işletmeler tarafından cazip hale getirmiştir. MESEM'ler aracılığıyla, Çocuk Ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul Ve Esasları Hakkında Yönetmelik'te belirtilen çocukların çalıştırılabileceği iş kolları dışında tersane, inşaat, elektrik gibi alanlarda çocukların çalıştırılmasına olanak sağlanmıştır. Çocukların Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı MESEM aracılığıyla çalışması, Çalışma Bakanlığının bu alanı denetlemesini ve var olan yasal mevzuatı uygulamasını engellemiş, mevcut çocuk işçiliğini bitirme yönündeki yasal mevzuatın ihlal edilmesine dayanak oluşturmuştur.

Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 182 Sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Acil Eylem Sözleşmesi gereği tehlikeli işlerde MESEM'ler aracılığıyla da olsa çocukların çalıştırılmasının engellenmesi öncelenmelidir. Korunmaya ihtiyacı olan yoksul çocukları devlet korumalı, MESEM mevzuatını 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile uyumlu hale getirmelidir. Çalışan çocukların çalıştıkları iş yerleri Çalışma Bakanlığı Müfettişleri tarafından denetlenmelidir. MESEM'lerin altyapısı geliştirilmeli, çocuklar önce okul içerisinde atölyelerde mesleki eğitimi almalı, deneyim ve beceri kazandıktan sonra iş yerlerine staj yapmaya gitmelidirler. Çalışma grubu olarak şunu belirtmek isteriz ki iyileştirme çalışmaları kontrolsüz bir çocuk işçiliği alanı yaratılmasına neden olabilir. Bu nedenle özellikle yoksul ailelerde kadının güçlendirilmesi, kadının istihdamda çocukların yerine yer alması çocuk işçiliği ile mücadelenin hedefe alınmasını sağlayabilir. Çocuk işçiler, okula devam eden yaşıtları gibi örgün eğitim içerisinde olmalıdırlar.

MASA 3: ÇOCUKLARIN BESLENME SORUNLARI İLE MÜCADELE

12 Haziran 2024 tarihinde gerçekleştirilen Çocuk Hakları ve Refahı Çalıştayında Çocukların Beslenme Sorunları ile Mücadele masasında çocuklarda yaygın görülen beslenme sorunları ve buna neden olabilecek faktörler ele alınmış ve bu sorunlara yönelik çözüm önerileri üzerinde konuluşmuştur. Bu masada görev alan farklı disiplinlerden sekiz akademisyen, iki çocuk doktoru ve bir ilkokul öğretmeninin paylaştıkları bilgi ve verilere dayanılarak, ülkemizde yetersiz ve dengesiz beslenmeye bağlı olarak çocuklarda yaygın biçimde obezite, malnutrisyon, bodurluk, vitamin mineral yetersizlikleri, ilk 1000 gün eksikliklerine (gebelik döneminde beslenme ve eğitim eksikliği, anne sütü ve tamamlayıcı beslenme uygulama yanlışlıkları) bağlanabilecek %6 bodurluk, %20-25 şişmanlık ve obezite görüldüğü, Antalya'nın yoksul hanelerinde bodurluğun %9'a, zayıflığın %5,8'e ulaştığı, obezitenin %7 civarında olduğu tespit edilmiştir. Alarm verici bu verilere yol açan beslenme sorunlarının nedenleri olarak, öğün atlama, gece yeme, gıda okuryazarlığı eksikliği gibi yanlış beslenme davranışları (bireysel faktörler); eğitim düzeyi, gelir durumu, anne babanın sağlık ve gıda okuryazarlıkları, demografik özellikler gibi ailesel faktörler; okul olanakları, yemekhanelerin yetersizliği, okulun fiziksel imkanlarının yetersizliği/obezojenik çevre gibi çevresel faktörler; kantinde sağlıklı ürünlerin bulunmaması, mevzuat yetersizlikleri, denetimsizlik, yaptırım eksiklikleri, müdahale programlarının uygulanmaması, koordinasyon eksiklikleri/iş birliklerinin yeterli olmaması, motivasyon ve ödül sistemlerinin yeterli çalışmıyor olması, düzenli verilere ulaşılamaması, müfredatta çocuklara sağlıklı beslenme eğitiminin yeterince yer almaması gibi sektörel/politik faktörler; ve gebelik ve tamamlayıcı beslenme döneminde yanlış uygulamalar, obezite/malnutrisyon algısı gibi sosyal ve kültürel değerlere bağlı faktörler değerlendirilerek çözümlere yönelik aşağıdaki öneriler geliştirilmiştir: -Birey ve aile temelli öneriler:

-Toplum temelli öneriler:

  • Gıda okuryazarlığının geliştirilmesi, besin hazırlama ve planlama becerileri kazandırılması ve bu amaçla çocuklara yönelik kursların planlanması (yaz okulu yemek kursları gibi)
  • Anne-baba eğitimlerine aile sağlığı, toplum sağlığı, sağlıklı hayat merkezleri, vb faydalanılması, uygun beslenme eğitimlerinin planlanması, sağlıklı besin seçimi ve besin çeşitliliğinin artırılmasına yönelik çalışmaların yapılması (yemek kursları)

-Toplum temelli öneriler:

  • Çocuklarda obezite ve malnutrisyona dair sürekli tutulan güncel verilere ulaşmada zorlukların ortadan kaldırılması,
  • Aile sağlığı diyetisyenliği ve okul sağlığı diyetisyenliği yapısının oluşturulması ve uygulanması,
  • Sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırılmasına dair ilköğretim müfredatı/dersleri hazırlanması (beslenme bilgisi/sağlık bilgisi),
  • Eğitim fakültelerinde anaokulu ve sınıf öğretmenlerine yönelik lisans müfredatlarına beslenme derslerinin eklenmesi,
  • Devlet okullarında bir öğün ücretsiz yemek desteği -besin değeri (protein, vitamin, mineraller ve biyoaktif bileşikler..) yüksek, gereksinimlere ve çocukların beslenmesine uygun-
  • Vitamin ve mineral eksiklerine yönelik besin zenginleştirmesi, tarımsal üretimle agronomik ve genetik biyofortifikasyon çalışmalarına öncelik verilmesi (tarladan sofraya besin değeri korunmuş gıda sağlanması amacıyla),
  • Okul sütü ve sağlıklı ara öğün dağıtılması gibi 1 öğün desteği uygulamalarının tekrar gündeme gelmesi ve yaygınlaştırılması,
  • Okullarda temiz ve içilebilir suya erişimin sağlanması (Arıtıcı ve sebil kullanımı...),
  • Yiyecek içecek standartlarına uygun kantin uygulamalarıyla ilgili yönetmeliğin hazırlanması/denetim zorunluluğu/yaptırım uygulanması,
  • Besleyici değeri yüksek ve kalıntısız tarım ürünlerinin yetiştirilmesi ve denetlenmesinin sağlanması,
  • Organik gıdaya erişimin kolaylaştırılması,
  • Çocuklar için fiziksel aktivite gerçekleştirecek alanlar/çevreler geliştirilmesi
  • Gıda okuryazarlığını geliştirmeye yönelik projelerin geliştirilmesi; Sağlıklı beslenme davranışları ve gıda okuryazarlığının geliştirilmesi için sivil toplum kuruluşlarının sürece dahil edilerek öğretmenlere, ailelere ve çocuklara eğitim verilmesi,
  • Kantin/yemekhane çalışanlarına sağlıklı beslenme, hazırlama, pişirme ve hijyen eğitimlerinin verilmesi,
  • Türkiye Özgü Beslenme Rehberi'nin Milli Eğitim Bakanlığı aracılığıyla tüm okullara ulaştırılıp sağlıklı beslenme modellerinin dair afiş ve broşürlerin hazırlanarak okullarda sergilenmesi.

MASA 4: ÇOCUK İHMAL VE İSTİSMARI İLE MÜCADELE

Çocuk istismarı ve ihmali tüm toplum katmanlarında, tüm coğrafyalarda ve çocukluk çağı boyunca her yaşta görülebilen bir olgudur. Bununla birlikte sorunun ortaya çıkmasını kolaylaştıran ve mücadeleyi zorlaştıran bir takım etmenler söz konusudur. Bunlar arasında yoksulluk, işsizlik, düşük sosyoekonomik düzey, çocuk işçiliği, toplumun genel eğitim düzeyinin ve çocuk hakları ile ilgili farkındalığının düşük olması, parçalanmış, yakın çevrenin ve resmi kurumların desteğinde yoksun olan, toplum dışına itilmiş ailede yaşamak, geleneksel ve kültürel normların çocuk istismarını ve ihmalini gizleme eğiliminde olması, konuyla ilgili profesyonellerin sıklıkla bu konuda yeterli derinlikte eğitim almadan alanda çalışmaya başlaması, kurumların nitelik ve nicelik olarak kısıtlı personelle çalışması, çocukla ilgili kurumların işbirliği ve eş güdüm içinde çalışmaması, koruyucu, önleyici hizmetlerin azlığı yanı sıra dağınıklığı, verilen tedbir kararlarının verimli, yararlı ve etkin olup olmadığının yeterince takip edilmemesi, okullarda rehberlik hizmetinin ve okul sosyal hizmetinin yetersiz olması, ailelerin ve çocukların bildirimleri kimler aracılığı ile hangi kurumlara yapabileceklerini bilmemeleri, siber zorbalık konusunda ailelerin ve çocukların yeterince bilgili olmaması gibi etmenler sayılabilir.

Sorunun çözümünde yoksulluk ve işsizlikle etkin mücadele, toplumdaki tüm bireylerin çocuk haklarını bilmesi ve çocuklarla hak temelli ilişki ve iletişim içinde olması, erken çocukluk dönemini de içerecek şekilde nitelikli kamusal eğitim aracılığıyla çocuklara haklarının öğretilmesi, yetişkinlerin uygun ebeveynlik tutumlarını ve ihmal/istismar farkındalıklarını artıracak şekilde bilgiye ulaşımının sağlanması, profesyonellerin yeterli donanıma sahip olacak şekilde meslek içi eğitimi önemli başlıklardır.

Ayrıca tüm okullarda rehberlik hizmetinin sunulması ve okul sosyal hizmetinin yaygınlaştırılması sorunun çözümüne katkı sunabilir. Kurumlar arası işbirliği ulusal ölçekte bakanlıkların, il ölçeğinde valiliklerin koordinasyonu ile sağlanabilir. İl koordinasyon kurullarının paydaşların yeterince aktif rol aldığı oluşumlar halini alması, kurumları temsil etmek üzere yeterli, yetkin ve inisiyatif alabilen kişilerin görevlendirilmesi yerel koşullara uygun çözümlerin ve ilerlemenin hızlanmasını sağlayabilir. Sivil toplum kuruluşlarının desteğinin daha etkin şekilde sağlanabilmesi için protokole dayalı, şeffaf, denetlenebilir ve iş bölümünü netleştiren işbirliklerine gereksinim vardır. Böylece sunulan hizmetin standardizasyonun ve sürekliliğinin sağlanması konusunda yol alınabilir.

Çocuk istismarı ve ihmali ile ilgili işleri yürüten kamu personelinin eğitimli ve yetkin olmasının yanı sıra iş yükünün de uygun olması gereklidir. Bu son derece zor konuyla uğraşan profesyonellerde tükenmişliğin önüne geçebilmek için psikolojik dayanıklılığı artıracak önlemler alınabilir ve danışmanlık sağlanabilir. Ayrıca ihmal ya da istismar bildirimi yapan profesyoneller hiç de az olmayan bir sıklıkla baskı ve tehtide maruz kalabilmektedir Bu personelin güvenliğini sağlayacak etkin önlemlere gereksinim bulunmaktadır.

Risk altındaki aileleri ve çocukları saptayacak erken müdahale ve önleme programları geliştirilmesi önemli bir önceliktir. Aile destek programları, ebeveynlik eğitimleri ve ekonomik destekler bu kapsamda yer alabilir. Mağdurların psikolojik destek ve danışmanlık hizmetlerine ücretsiz ulaşmalarını sağlamak da önemli önceliklerden biridir.

Çocuk hakları konusunda var olan yasaların uygulanmasını sağlamak, uluslararası sözleşmelere uyum yasalarını çıkartmak ve çocuk hakları ile ilgili çok karmaşık olan mevzuatı sadeleştirmek bu konuda hukuk alanında atılabilecek önemli adımlardır. Yasal süreçlerin hızlandırılması ve mağdurların korunması için özel önlemler alınabilir.

Çocuk istismarı ve ihmali konusunda yapılacak multidisipliner çalışmalar ve müdahale çalışmaları hem sorunun boyutunun daha net anlaşılmasını hem de daha nesnel çözüm önerilerinin ortaya konmasını sağlayabilir.

MASA 5: ÇOCUKLARIN MADDE BAĞIMLILIĞI İLE MÜCADELE

Ülkemiz genelinde ve Antalya özelinde çocuklar ve gençler çok ciddi bir madde bağımlılığı tehdidi

altındadır ve sonuna ivedilikle çok boyutlu politikalar üretilmeli, konuya toplumun tüm kesimleri seferberlik bilinci içinde yaklaşmalıdır.

Türkiye Uyuşturucu Raporuna (2021) göre, madde kullanımına bağlı yatarak tedavi gören hastaların maddeyi ilk kullanım yaşının 15-24 yaş arasında yoğunlaştığı, madde kullanımına başlama yaşının giderek düştüğü tespit edilmiştir. Ayrıca sakinleştirici ve yatıştırıcı kullanımının ergenler arasında popüler olduğu bildirilmiştir (TUBİM, 2021). Çocuklar ve gençler madde bağımlılığı açısından riskli grup içerisinde yer almaktadır.

2008-2017 verilerine göre ülkemizde uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçunun bölgeler bazında aritmetik ortalamalarında (1154.3) ve uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanma suçu bölge ortalamalarında (509.4) Akdeniz Bölgesinin ilk sıralarda yer alması nedeniyle bölgeye yönelik tedbirlerin hızla alınması gerekli görülmektedir (TÜİK'ten aktaran Kara ve Yeşilova, 2021).

Ayrıca kırsal bölgeler, aydınlatılmayan sokaklar, metruk binalar, okul çevreleri, eczaneler (tedavi amaçlı ilaçlar), narkotik madde temini imkanı yüksek bölgelerde ve yakınında ikamet etme, göç yoğunluğu olan ve turizm bölgeleri sentetik uyuşturucu imal ve dağıtımının yaygınlığı yüksek oranda riskli bölgelerdir. Metamfetamin, A4, esrar, uçucu maddeler (çakmak gazı, bali), sigara ve elektronik sigara, sentetik maddeler, yeni psikoaktif maddeler yoğun kullanılmaktadır.

Genetik faktörlerin yanısıra, ailede madde kullanan bireyin varlığı, ebeveynin olumsuz tutumu, kötü muameleye maruz kalma, sosyal, ekonomik ve psikolojik sermaye (özyeterliği düşük, baş etme becerileri zayıf, umut, benlik saygısı düşük vb.), ergenlerde riskli cinsel davranış eğilimi, eğlence aktiviteleri, akran etkisi, çocuğun madde satışı ve kullanımı konusunda ihmal ve istismarı, çocuklar için ailede, toplumda, sokakta, medyada, okulda rol modellerinin alkol-madde kullanım açısından özendiriciliği, reçeteli ilaçların kötüye kullanımı, sosyal ve sportif imkanlardan uzak kalma, koruma altında olan çocuklar, eğitime erken yaşta son verme ve çocuk işçiliği-berber, oto sanayi, klima ve iklimlendirme vb. alanlarda çalışma-, çocukların çalıştığı mekanlar (pazarcılık, sanayi, iklimlendirme, turizm, kuaförlük gibi), erken yaşta evlilikler (çocuk evliliği), yeme bozuklukları, yetenekleri yerine, potansiyelinin üzerinde akademik başarı odaklı beklentiler (ebeveynler, okul, sosyal çevre), medya, medyada kullanılan dil, sosyal medya, bilgisayar oyunlarında maddeye özendiricilik, maddeye erişimin kolay olması, resimlerin, reklamların özendirici niteliği, çok çocuklu ailelerde büyük çocukların diğer çocuklara göre daha yüksek risk oranına sahip olması (ailenin çocuktan beklentilerinin biyopsikososyal bütünlüğü üzerinde), madde yüklenen anlam/maddede anlam bulma gibi faktörler önemli risk faktörlerini oluşturmaktadır.

Madde kullanımı fiziksel, psikolojik, sosyal, yasal, ekonomik yönden sorunlara neden olmakta, genç yaşta madde kullanan bireyler ileri yaşamında bağımlılık ve maddenin olumsuz sonuçlarını yaşama açısından daha riskli hale gelmektedir. Ayrıca madde kullanımı, kayıt dışı ortamda çalışan çocukların artmasına ve çoklu madde kullanımlarına neden olmaktadır. Çocukların madde kullanım bozukluğu ile mücadelede ülkemizdeki bağımlılıkla mücadele eylem planlarının varlığı avantajlı bir durum oluşturmakla birlikte, eylem planlarının hayata geçirilmesi, sürdürülebilirliği ve denetlenebilirliği üzerinde önemle üzerinde durulması gereken noktalardır.

İvedilikle ele alınması gereken çözüm önerileri şu başlıklarda özetlenebilir: Farkındalık Oluşturma, (2) Eğitim Programları (3) Destek Hizmetleri, (4) Spor ve Sanatsal Aktivitelere Katılımın Teşviki (5) Yaşam Becerilerini Geliştirme (Yaşam Amacı Oluşturma, Anlamlı Eylemlere Yönelmesini Sağlama) (6) Aile Destek Programları (7) Yasal Düzenlemeler (8) Toplumsal Katılımın sağlanması (9) Araştırma ve Veri Toplama/Risk Değerlendirme (10) Detoksifikasyon (arındırma) ve tedavi merkezlerinin oluşturulması (11) Koruyucu ve Birinci Basamak Ruh Sağlığı Hizmetlerinin Güçlendirilmesi (12) İkinci ve Üçüncü Basamak Ruh Sağlığı Hizmetlerinin Güçlendirilmesi ve (13) Damgalama ve ayrımcılığın azaltılması.

Son olarak bağımlılıkla mücadelede Antalya olarak Yerel yönetimler, Belediyeler, Milli Eğitim (Okullar, kurslar), İl Sağlık Müdürlüğü, Okul Aile birlikleri, Yerel Sağlık Kuruluşları, Üniversiteler (Akademik kurumlar ve araştırma merkezleri), STK'lar (Kadın, Çocuk, özel gereksinimli, kültürel ve bağımlılıkla ilgili), Emniyet ve Güvenlik Birimleri, Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü, Aile ve Sosyal Hizmetler il müdürlüğü, İş ve Çalışma İl Müdürlüğü, Adalet bakanlığı, Diyanet, Medya ve Sosyal Medya platformları, İş İnsanları Örgütleri ve YEŞİLAY, Muhtarlar, İl ve İlçe Parti Başkanlıkları, Antalya milletvekilleri, Antalyalı bakanlar, Antalyalı iş insanları, Öğrenci kulüpleri sorumluluk üstlenmeli ve iş birliği içinde hareket etmelidir.

MASA 6: ÇOCUKLARIN DİJİTAL BAĞIMLILIĞI İLE MÜCADELE

TÜİK 2021 verilerine göre 9-15 yaş grubundaki çocukların %82,7'sinin dijital araç kullandıkları, bu grubun %90,1'inin hemen hemen her gün dijital araç kullandıkları, %77,7 sinin hemen hemen her gün sosyal medyada vakit geçirdikleri bildirilmiştir. Bu durum çocuklarda dijital bağımlılık riskini artırmakta ve onları fiziksel, psikolojik, sosyal, güvenlik, ekonomik ve eğitim boyutları ile olumsuz yönde etkilemektedir. 12 Haziran 2024 tarihinde dijital bağımlılık ile mücadele adına var olan sorunların ve çözüm önerilerinin multidisipliner bir ekip tarafından ele alındığı çalıştayda ortaya çıkan sonuç raporu aşağıda sunulmuştur:

Çocuklarda dijital bağımlılığı önlemeye ya da azaltmaya yönelik çözüm önerileri

  • Erken çocukluk döneminde hem çocuk hem de ebeveyne verilen farkındalık/bilinçlendirme/eğitim/beceri geliştirme programları düzenlenmelidir .
  • Öğretmen ve akran desteğini içeren farkındalık temelli programlar planlanmalıdır.
  • Çocukların her yaş döneminde sınırlama ve kontrol getirilmelidir.
  • Aile içi etkili iletişimin geliştirilmesi ve paylaşımların artırılmasına yönelik aktiviteler planlanmalıdır.
  • Sosyal medyanın gizli modda kullanılması, iki aşamalı şifre koruması ve filtreleme programlarının kullanılmasına yönelik ebeveynlerin bilgilendirilmelidir.
  • Ebeveynlerin eğitimleri gebelik okullarında başlamalıdır.
  • Çocuklar için oyun satın alınırken üzerindeki güvenlik kodlarına (PEGİ) dikkat edilmelidir.
  • Ebeveynlerin ve çocukların beceri ve davranış gelişimlerini desteklemek için konuya yönelik kısa filmlerin hazırlanması önerilmektedir.

İlgili kamu kurumlarından ivedilikle geliştirilmesi beklenen politikalar, projeler, programlar vb.

  • Hukuki olarak teknolojik araç sahibi olması ve sosyal medya kimliği edinebilmesi için çocuklara yaş sınırlaması getirilmesi,
  • Kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları (Sağlık Bakanlığı, özel televizyon kanalları, RTÜK, BTK, MEB, TÜİK, YÖK vb.) arasında, dijital bağımlılık ile mücadele konusunda işbirliği sağlanması,
  • Farkındalık ve müdahale programlarının Milli Eğitim Bakanlığı müfredatına dâhil edilmesi,
  • İl bazında riskli bölgeler veya okullar belirlenmeli, hedef gruba özgü önleme programları geliştirilmesi,
  • Riskli okullar için geliştirilen programları uygulamaya yönelik bir ekip kurulması,
  • Dijital bağımlılık konusunda risk altında olan çocukların yönlendirilebileceği birimler oluşturulması ve geliştirilmesi (sağlıklı hayat merkezleri, rehberlik araştırma merkezleri gibi).
  • Cinsel taciz, çocuk pornografisi, siber zorbalık gibi çocuk istismarı unsurlarını barındıran ve oyun adı altında sunulan yapıları ihbar etmek üzere mobil uygulama ve web siteleri (Yeşil Dedektör uygulaması şeklinde) geliştirilmesi,
  • Dijital alanda Türk kültürüne uygun sosyal platform ve oyunların, yerli ve milli ürünlerin geliştirilmesi,
  • Milli sosyal medya platformlarının oluşturulması önerilmektedir.
  • Okuma yazma seferberliği gibi dijital okuryazarlık, medya okuryazarlığı seferberliği başlatmak gerekmektedir. Tüm kurumlar bu konuda iş birliği içinde olmalıdır.
  • Medya okuryazarlığı anaokulundan itibaren başlatılmalı, ilköğretim ve ortaöğretimde zorunlu bir ders haline getirilmelidir.
  • Ailelerin ve eğitimcilerin dijital bağımlılık konusunda danışmanlık alabileceği bir ağ kurulmalıdır.

Yetişkinlere yönelik geliştirilen ama çocukların daha aktif olduğu “tiktok”, “discord”, “wolvesville” vb uygulamaların yasaklanması gerekmektedir. Bu konuda ebeveynlerin kamu spotları ile kısa ve aydınlatıcı bilgiye gereksinimi yüksektir.

MASA 7: ÇOCUKLARIN EĞİTİM SORUNLARI İLE MÜCADELE

2023/24 eğitim-öğretim yılı verilerine göre örgün eğitimde 17,5 milyon öğrenci, 75 bin 19 okulda eğitim almaktadır. Bu okulların %81'i (60 bin 734) devlete ait; %19'u ( 14 bin 281)özel okullardan oluşmaktadır. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 887 bin 296 (yüzde 80), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı ise 1 milyon 670 bin 729 (yüzde 8); açık öğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin 654 (yüzde 12)'dir. 2023/2024'te 1 milyon 154 bin 383 öğretmen görev yapmıştır. Devlet okullarında 974 bin; özel okullarda 180 bin, sözleşmeli 50 bin 182 öğretmen ve ek ders karşılığı çalışan ve tamamı asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmen 90 bindir. Bu veriler ışığında ülkemizin eğitim sistemindeki eğitime erişimde eşitlik, müfredat ve öğretim yöntemleri, öğretmen yetiştirme ve istihdam, okul ikliminde güvenli ortam ve göçmen çocukların eğitim sorunları değerlendirilerek aşağıdaki başlıklarda acil politikalar geliştirilmesi önerilmiştir.

1. Eğitime erişimde eşitlik sorunu:

  1. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine bağlı olarak devamsızlık gösteren ya da açık öğretime yönlendirilen çoğunluk kız çocukları için gerekli önlemler alınmalı, yoksulluk ve erken evliliklerin önüne geçmek için yoğun farkındalık çalışmaları yapılmalı.
  2. Gelişmemiş bölgelerde bulunan okulların fiziki koşulları iyileştirilmeli ve bu okullar da modern eğitim materyalleri ve teknolojik altyapıya kavuşturulmalıdır.
  3. Öğrencilerin okula güvenli ve düzenli bir şekilde ulaşımını sağlayacak servis hizmetleri sunmak. Yatılı bölge okulları ve öğrenci yurtlarının sayısını artırılması ayrıca Yatılı bölge okullarının denetimlerinin sıklaştırılması ve eğitim kalitesinin arttırılmalı
  4. Gelişmekte olan ya da kırsal bölgelerdeki öğretmenlere maddi destek, lojman, kariyer vb ek teşvikler sağlanılmalıdır.

2. Müfredat ve Öğretim Yöntemleri Sorunu:

  1. Çağın gereksinimlerine ve evrensel değerlere uygun laik eğitim modeli uygulanmalı,
  2. Okul öncesi eğitim (3-5 yaş arası) zorunlu ve ücretsiz olmalı.
  3. Görsel Sanat, müzik, tiyatro ve sporun okul öncesinden 12 yıllık sürece entegre edilmesi sağlanmalı.
  4. Müfredata eğitimde çeşitlilik ve kültürel zenginlik dahil edilmeli,
  5. Apartman okullar yerine açık alan okulları arttırılmalı, sanat, spor, tiyatro vb. okul dışı öğrenme ortamlarında yerelden özele kamu iş birliği sağlanmalıdır.
  1. Öğretmen Sorunu

Öğretmen yetiştirme politikalarında ülkenin genel ihtiyaç analizi yapılarak, öğretmen istihdamı ve mesleki eğitim hedefleri benimsenmeli Okul sektör paydaşları işbirliği güçlendirilmelidir.

  1. Okul İkliminde Yaşanan Sorunlar

- Okullarda güvenli ve destekleyici bir öğrenme ortamını sağlamak için öğretmen, çocuk gelişimci, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, sosyolog, sağlık profesyonelleri ve eğitim koçları ile iş birliği ile okul sosyal hizmeti birimi geliştirilerek öğrencilere psiko-sosyal destek verilmelidir.

  1. Göçmen Çocuklarin Eğitim Sorunları

-Kültürel çeşitliliğin eğitime entegrasyonu ve çok dillilik anlayışında eğitim müfredatı zenginleştirilmeli ve anadili Türkçe olmayan çocukların eğitimde karşılaştıkları sorunlara odaklanılmalı, koullarda çift dilli öğretmen ve gerekli uzmanların görev almasına olanaklar sunulmalıdır.

-Göçmen çocukların okula kayıt süreçlerinde karşılaşılan bürokratik engeller ve aynı zamanda akademik başarı sorunlarının çözümlenmesi için okul ve akademik yaşamlarında karşılaştıkları sorunların detaylıca incelenmesine ve araştırılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır.

-Millî Eğitim Bakanlığı ile demokratik kitle örgütleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler iş birliği yaparak göçmen nüfusun entegrasyonu için “sosyal uyum merkezleri” oluşturmalıdır. Bu merkezlerde göçmen çocuklara yönelik sosyal uyum eğitimi verilmesi planlanmalıdır. Öncelikli olarakpsikososyal destek amaçlı hizmet verecek olan personelin hem psikolojik hem dilsel anlamda hem de oyun, terapi ve sanat gibi niteliklere sahip olmaları sağlanmalıdır.

-Göçmen çocuklara yönelik denkleştirici eğitim müfredatı ve programları geliştirilmeli, göçmen çocuklarla çalışabilecek nitelikte öğretmen yetiştirme desteklenmelidir. MEB tarafından göçmen ailelere kitle iletişim ya da sosyal medya aracılığıyla Türk eğitim sistemi ile ilgili çift dilde hem sözlü hem yazılı bilgilendirme yapılmalıdır.

MASA 8: ÇOCUK VE ERGENLERDE İNTİHARI ÖNLEME

Yaşam en temel değerdir. DSÖ, intiharı bir halk sağlığı önceliği olarak kabul etmekte olup dünyada her yıl 700.000'den fazla insanın intihar nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtmiştir. İntihara teşebbüs eden insan sayısının ise bu rakamların çok üzerinde olduğunu ifade etmiştir. İntihar riski yaşla artmakla birlikte çocuk-ergenler için önde gelen ölüm nedenlerinden biridir. Ergenler çocukluktan yetişkinliğe geçerken hızlı nörolojik gelişim nedeniyle bir takım önemli fiziksel, bilişsel, duygusal ve sosyal değişimlere uğrarlar. Bu durum ergenleri zorlu yaşam olaylarına karşı savunmasız hale getirebilmektedir. Bu dönemde gerçekleşen psikolojik, biyolojik ve sosyal değişimlerle birlikte çevresel stres faktörlerine maruz kalan çocuk-ergenlerde intihar davranışı görülebilmektedir.

WHO 2023 verilerine göre dünya genelinde 15-29 yaş arasında dördüncü önde gelen ölüm nedeni intihardır. UNİCEF'in belirttiğine göre, her yıl yaşları 10-19 yaş arasındaki 46.000 çocuk-ergen intihar sonucu yaşamını yitirmektedir. Türkiye'de ise TÜİK verilerine göre 2022 yılında 15 yaş altı 81, 15-19 yaş arası 387 intihar vakası kayıtlara geçmiştir. Antalya'da ise 2023 yılında 0-14 yaş arasında 8 kişi, 15-24 yaş arasında 143 kişi intihar girişiminde bulunmuştur. Bu ergenlerin intihar girişiminde bulunma nedenleri arasında ilk üç sırada ruhsal hastalıklar, ailevi sorunlar ve sınav kaygısı yer almaktadır.

İntihar önlenebilir bir olgudur. İntiharla ilgili bireysel, ailesel ve çevresel birçok risk faktörü ve koruyucu faktör vardır.İntihar girişimi öyküsü, intihar isteğinin sözel ifadesi, ruhsal sorunlar, zorlu yaşam olayları, aile içi sorunlar, olumsuz okul ortamı ve zorbalık gibi faktörler ergenlerde intihar için risk oluşturan durumlardır. İntiharla mücadelede en önemli nokta riskli grupların ölümcül araçlara (ateşli silahlar, delici kesici aletler, tarım ilaçları, tıbbi ilaçlar, yüksek yerler vb.) erişiminin kısıtlanmasıdır. Bunun yanında çocuk ergenle teması olan tüm grupların (ebeveynler, öğretmenler, sağlık çalışanları, ruh sağlığı uzmanları vs.) intihar konusunda farkındalıklarının artırılması önemlidir. Bu amaçla intihar okuryazarlığının arttırılması gerekmektedir. Ayrıca çocuk ve ergenlerin problem çözme becerileri, iletişim becerileri, psikolojik dayanıklılıkları, başetme becerileri güçlendirilmelidir. Risk düzeyi yüksek çocuk ve ergenlerin ise mutlaka çocuk ergen ruh sağlığı polikliniklerinde takip ve tedavisinin sağlanması gerekir. İntiharla mücadelede toplumsal anlamda da dikkat edilmesi gereken önemli konular vardır. Özellikle medyada intihar haberlerinin paylaşılma şeklinin ele alınması, intiharın önlenebilir olduğuna dair toplumsal farkındalık çalışmalarının yapılması ve intiharı önleme konusunda doğru bilgilere ulaşılabilecek materyallerin artırılması gerekmektedir.

MASA 9: ÇOCUK HAKLARI MEVZUATI İLE İLGİLİ SORUNLAR

(Basın özeti ayrıca verilecektir)

MASA 10: ÖZEL GEREKSİNİMLİ ÇOCUKLARIN SORUNLARI

Ülkemizde özel gereksinimli çocukların ve ailelerinin çok yönlü sorunları mevcuttur ve bu sorunlara yeterli çözümlerle yanıt verilemediği için toplumsal bir yara olmaya devam etmektedir. Özel Gereksinimli Çocuklar (ÖGÇ) ve aileleri, engelli bir çocuğun varlığını kabullenmeme, eşler arasında yaşanan sorunlar, ilginin özel gereksinimli çocuğa yoğunlaşması nedeniyle diğer sağlıklı çocuk/ların ihmali ya da bakımdan onların sorumlu tutulmaları, damgalanma, toplumdan soyutlanma, tükenmişlik, boşanma, ekonomik sorunlar, bilgi eksikliği, eğitim, sağlık sorunları ve sosyal destek yetersizliği vb pek çok sorunla başetmek zorunda kalmaktadır.

Çalıştay masasında önerilen çözümler, toplumun tüm kesimlerinin ve ilgili kamu hizmetlerinin ilgisini, desteğini ve bütünleyici organizasyonunu gerektirmektedir. Ailelerin desteklenmesi için profesyonellerden oluşan bir “Engelsiz Destek Ekibi”nin (çocuk hekimi, hemşiresi, sosyal hizmet uzmanı, çocuk gelişim uzmanı, çocuk ruh sağlığı uzmanı, çocuk psikoloğu, aile danışmanı vb) oluşturularak tanı aşamasından itibaren aynı ekip tarafından izlem ve danışmanlık yapılması, yatağa bağımlı ya da kendi özbakımını karşılayamayan özel gereksinimli çocukların annelerin rahatlatılması, güçlendirilmesi, engelli aylığı, evde bakım aylığı ve bez desteği ücretlerinin artırılması, anne ve babaların iş bulmalarının sağlanması, annelerin sigorta primleri konusunda desteklenmesi, özel gereksinimli bireyleri topluma kazandırmak için istihdamının desteklenmesi, “Engelsiz İş Koçu” uygulamasının belediyeler bünyesinde faaliyet göstermesi, ailenin 112 bünyesinde her an danışmanlık alabileceği “Engelsiz Danışma Hattı”nın oluşturulması, ailenin çocuğun bakımı ve rehabilitasyonu ile ilgili doğru bilgiye ulaşabileceği uzaktan erişim sağlanabilen eğitim platformlarının oluşturulması, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın “Aile Bilgi Sistemi Engelli Evde Bakım Modülü Online Eğitimi”nin aktif hale getirilmesi, Rehberlik Araştırma Merkezlerinde (RAM) engel türü ve derecesini belirlemede yapılan farklılıklar nedeniyle çocuğun kaynaştırma ya da özel eğitim sınıfında eğitim görmesi ile ilgili yaşanan karmaşaların çözümü için RAM'larda çocukların engel türü ve derecesinin doğru biçimde tespit edilerek çocuğun zihinsel gelişimine uygun eğitimi (kaynaştırma ya da özel eğitim) almasının sağlanması, özel gereksinimi olan her çocuğun eğitim almasının sağlanması, okullarda ve rehabilitasyon merkezlerinde eğitimlerin özel eğitim öğretmenleri tarafından verilmesi, sınıflara kamera konulması, sınıflarda öğrenci sayısının öğrencinin niteliğine göre belirlenmesi, sınıflarda iki özel eğitim öğretmeninin bulunması, eğitim modüllerinin çocuğun zihinsel gelişimine ve ilgisine uygun olarak düzenlenmesi, çocuk ile iletişim halinde olan tüm personelin (hizmetli, servis şoförü dahil) özel gereksinimli çocuk ile iletişim konusunda düzenli eğitimden geçmesi, bu bireyleri topluma kazandırmak için bağımsızlıklarının desteklenerek günlük yaşam becerilerini yapabilir hale getirilmeleri, okuldaki ya da rehabilitasyon merkezlerindeki uygulamaların bu yönde olması, ilgi alanlarına göre faaliyetler yaptırılması, rehabilitasyon saatlerinin artırılması, istihdamlarının sağlanması, E-KPSS sınav yönergesinin iyi belirlenip kontenjanların engel türlerine göre belirlenmesi, bina, şehir ve kamusal alan planlamalarının özel birey erişilebilirliğini dikkate alarak yapılması, damgalanma ile ilgili kamu spotlarının oluşturulması, çocuk ve yetişkinlere yönelik eğitimler düzenlenmesi, çizgi film ya da animasyonlar hazırlanarak toplumda farkındalık ve duyarlılık oluşturulması, Enfest, Engelsiz Kariyer Fuarı, Engelsiz Yaşam Fuarı ve Farkındalık Zirvesi, Engelsiz Bilişim Fuarı gibi organizasyonların düzenlenmesi, hastanelerde randevu almada öncelik sağlanması, obezite bu bireylerde önemli bir sağlık sorunu, spor aktivitelerine yönlendirilmeleri engelsiz spor yaşam alanları, engelsiz park alanları oluşturulması.

Ek olarak ÖGÇ ile ilgili tüm kurum ve kuruluşların birbirinden bağımsız çalışması ve koordinasyon eksikliğinin olduğu ve Valilik bünyesinde “Engelsiz Koordinasyon Merkezi” (EKM) oluşturulması ve ÖGÇ ile ilgili tüm devlet, sivil toplum kuruluşları ve derneklerin bu merkez çatısı altında toplanması önerisinde bulunuldu. Ayrıca ÖGÇ ile ilgili sağlıklı bir veri kayıt sisteminin olmadığı, teknoloji tabanlı veri kayıt (çocuğun engel tipi, derecesi, yaşı, cinsiyeti, okula gidip gitmediği, sağlık durumu, herhangi bir sosyal destek alıp almadığı, aile bilgileri vb) sisteminin oluşturularak ve Valilik bünyesinde kurulan EKM tarafından bu verilerin ilgili kurum ve kuruluşlar ile paylaşılması önerisinde bulunuldu.

MASA 11: TUTUKLU VE HÜKÜMLÜ ÇOCUKLARIN SORUNLARI

Ülkemizde 2022 yılı verilerine göre ceza infaz kurumlarında hükümlü-tutuklu çocukların sayısı 2076'dır. Türkiye'de çocuk hükümlü-tutuklulara yönelik ceza infaz kurumları: çocuk kapalı ceza infaz kurumları, gençlik kapalı ceza infaz kurumları, çocuk eğitim evleri ile uygun kurumun bulunmadığı durumlarda kapalı ceza infaz kurumlarının çocuklara ayrılan bölümleridir.

HÜKÜMLÜ-TUTUKLU ÇOCUKLARIN YAŞADIKLARI SORUNLAR

Hükümlü-tutuklu çocukların adli süreçte yaşadıkları sorunlar:

  • Çocukların, Çocuk Şube Müdürlüklerine ve Cumhuriyet Savcılığı Çocuk Bürosuna sevk sürecinin uzun olması, soruşturmada çocuğun ihtiyaç ve sorunlarının dikkate alınmaması, savcılık çocuk bürosunun olmaması, yargılamanın çocuğa özgü olmaması, sosyal çalışmacının önerilerinin hâkim tarafından yeterince dikkate alınmaması, yargılamada çocuğun katılımının yeterince sağlanamaması
  • Nitelikli sosyal inceleme ve psikososyal müdahale yapılamaması, vaka yönetim sisteminin olmaması, korunma ihtiyacını değerlendirmede sorun yaşanması
  • Çocuk hukuku alanında uzmanlaşmış avukatların olmaması

Hükümlü-tutuklu çocukların ceza infaz kurumunda yaşadıkları sorunlar

  • Cezaevlerinde çocuk/ergenler için eğitim programlarının yeterli düzeyde olmaması
  • Cezaevi ortamının çocukların anti sosyal davranışları olan akranlarıyla teması arttırması
  • Çocuk cezaevlerinin bazı şehirlerde bulunması sonucunda çocukların ailelerinden uzak tutuluyor olmaları
  • Hükümlü-tutuklu çocuklarda ruhsal sağlık sorunlarının yaygın olması. Öfke ve dürtüsellik bozuklukları, travma sonrası stres, hiperaktivite bozukluğu ve dikkat eksikliği, madde kullanım bozuklukları vb.
  • Çocuk ceza infaz kurumlarının şehrin dışında yer alması, kurumlar arası koordinasyon ve iletişim yetersizliği, çocukların tahliye kararının günün herhangi bir saatinde gece geç saatlerde alınması nedeniyle çocuğun evine ulaşımında soruna neden olması

HÜKÜMLÜ-TUTUKLU ÇOCUKLARIN YAŞADIKLARI SORUNLARA ÖNERİLERCeza sorumluluğu yaşı 15 yaşına çıkarılmalıdır.

  • Çocuk eğitimevleri sayıca artırılmalıdır
  • Ceza infaz kurumunda kalan çocukları hayata hazırlayan programlar çoğaltılmalı ve uzman sayısı artırılmalıdır.
  • Çocuklukta işlenen suçların adli sicil kaydı tutulmamalı, var olan kayıtların hiçbir kurumla paylaşılmaması
  • Yetişkin cezaevlerinde bulunan çocuk koğuşları kapatılmalıdır.
  • Adalet Bakanlığı ile diğer bakanlıklar (Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı vb.) arasında yapılan protokollerin işlevsellikleri artırılmalıdır.
  • Ceza infaz kurumundan tahliye edildiğinde 18 yaşını doldurmuş olup ailesi ve sosyal desteği olmayan kişilere yönelik barınma ve rehabilitasyon hizmetleri sağlayacak ara birimler kurulmalıdır.
  • Tahliye sonrası çocukların örgün eğitime devam edebilmeleri için puan ve kontenjan şartı olmaksızın başka bir okula naklide dahil olmak üzere eğitim desteği sağlanmalıdır.

MASA 12: KORUMA ALTINDAKİ ÇOCUKLARIN SORUNLARI

12 Haziran günü ATSO'da düzenlenen çalıştayda, Koruma Altındaki Çocuklar masasında Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü uzmanları, Aile ve Çocuk Mahkemesi Hakimleri, Koruma Altındaki Çocuk Vasileri ve Akademisyenlerce koruma altındaki çocuklarla ilgili hem uygulamada görülen hem de kanuni eksikler tartışılmış ve çeşitli çözüm önerileri geliştirilmeye çalışılmıştır

Öncelikle kamuoyunda koruma altındaki çocuklara ilişkin farkındalığın yeterli düzeyde olmadığı dile getirilmiş ve gerek koruyucu aile olma gerek evlat edinme ile ilgili kamuoyu farkındalığının artırılması için düzenli etkinlikler yapılması gerekliliği vurgulanmıştır. 30 Haziran tarihi Koruyucu Aile günü olarak kutlanmaktadır. 11 Mayıs gününün de Evlat Edinme günü olarak ilan edilmesi için gerekli girişimlerin yapılması kararlaştırılmıştır.

Gerek Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü uzmanlarının gözlemleri gerek uzmanlarımızın koruma altındaki çocuklarla yaptıkları birebir görüşmeler sonucunda çocukların geleceğe ilişkin yönlendirme ihtiyaçları olduğu tespit edilmiş ve bu ihtiyaca yönelik olarak ATSO, TOBB Antalya KGK ve ilgili kuruluşlarla mentörlük ve çocukların eğitilmesi konusunda işbirliği ve projeler geliştirilmesi planlanmıştır. Bu konu TOBB Antalya Kadın Girişimciler Kurulu başkanı sayın Serap Kocaoğlu'na da iletilmiştir.

Koruma altına alınan çocuk sayısının son yıllarda giderek arttığı uzmanlarca belirtilmiştir. Özellikle ekonomik yoksulluk, aile yapısının bozulması, suç oranlarındaki artışlar ailelerin çocuklarını koruma ve yetiştirme sürecini olumsuz etkilemektedir. Bu konuda koruyucu tedbirlerin arttırılması gerekli görülmektedir. Okulların iyi gözlemci olması önemlidir. Okulların rehberlik birimlerinin bu konuda yetkilendirilmesi veya sosyal hizmetler görevlilerinin okullarda görevlendirilmesi önerilmektedir.

Ebeveynler çocuğa en iyi bakım veren kişiler olmalıdır. Ancak gerçek hayatta çok çeşitli olumsuz ebeveynlik örnekleri görülebilmektedir. O nedenle anne baba olmak isteyenlerin çocuk sahibi olmanın nasıl bir sorumluluk gerektirdiğini, anne babanın duygularıyla nasıl başa çıkacağını ve çocuğun sağlıklı bir ortamda büyümesi için neler gerektiğini işleyen Ebeveynlik eğitimine tabi tutulması masamızca önerilmiştir.

Bu tespitlerin dışında konunun uzmanlarının bir arada olduğu bu çalıştayda kanunlardaki eksiklikler, mahkemelerin yetki sorunları, koruyucu aile olma ve evlat edinme sürecindeki zorluklar da ele alınmış ve onarıcı tedbirler üzerinde durulmuştur.

Değerli basın mensuplarına iletiriz.

MASA 13: AKRAN ZORBALIĞI İLE MÜCADELE

TÜİK (2022) verilerine göre 6-17 yaş grubundaki çocukların %13.8'i zorbalığa maruz kalmaktadır. Okullarımızda öğrenciler arasında ciddi bir ortam sorunu haline gelen akran zorbalığı, güçlü durumdaki bir öğrencinin, kendi kazancı veya keyfi için, daha güçsüz olanlara karşı sıkıntı vermek niyeti ile fiziksel, duygusal, sosyal ya da sözel olarak tekrarlayan saldırıları olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir ifadeyle bir ya da birden fazla öğrencinin bir başka öğrenciye (mağdura) sürekli olarak olumsuz eylemlerde bulunmasıdır. Türleri fiziksel, sözel, ilişkisel ve siber zorbalık olarak belirtilmektedir. Maruz kalınan bu zorbalık türleri alay edilme, dışlanma, kötü söylentiler yayma şeklinde sıralanmaktadır. Ancak akranlar arasındaki her türlü anlaşmazlığı zorbalık çerçevesinde değerlendirmek uygun olmayacaktır. Bu nedenle akran çatışması ve akran zorbalığı arasındaki farklılıklara dikkat edilmelidir. Akran zorbalığı risk faktörleri arasında sağlık sorunları, yoksulluk, madde kullanımı, aile yapısı, göç sayılabilir.

Akran zorbalığının hem çocuklara hem de topluma önemli etkileri olabilmektedir. Akademik başarıda düşme, sosyal izolasyon, okula devamsızlık ve okulu bırakma, madde kullanımı, suça karışma, sağlık sorunları hatta intihar veya ölüm bu etkilerdendir. Daha sağlıklı nesiller ve toplum için akran zorbalığı ile mücadele zorunludur. Bu mücadelede dünyanın çeşitli ülkelerinde başarıyla uygulanan ve ülkemizde de Akran Arabuluculuğu Derneği tarafından yaygınlaştırma çalışmaları yapılan “akran arabuluculuğu” oldukça etkili bir yöntemdir.

Akran arabuluculuk projesinin nihai hedefi anlaşmazlıkların şiddet kullanmadan çözümünün yanı sıra, genç bireylerin müzakere etmeyi öğrenmesi ve etkin dinleme, duyguları ifade edebilme ve öfke yönetimi gibi becerilerinin gelişmesinin sağlanmasıdır. Problem çözme ve müzakere becerilerinin daha sonradan benimsenmesi ve hayata geçirilebilmesi oldukça zordur; ancak küçük yaşta edinilen becerilerin davranış haline dönüşmesi mümkündür. Bu nedenle, iletişim kurmayı bilen ve kendine güvenen bireylerin yetişmesini sağlayacak akran arabuluculuk projesinin ülke genelinde yaygınlaştırılması gerekmektedir. Erken yaşta bu becerilerin kazanılmasıyla, gençler sadece okulda değil, ailelerinde, sosyal ortamlarında ve hayatlarının geri kalan dönemlerinde bu becerilerden yararlanabilecektir. Sorun çözen bireyler olarak kendileri ile barışık ve başarılı olacaklardır. Dolayısıyla akran arabuluculuk projesinin hedef kitlesi toplumdur. Sorun çözme becerisi gelişmiş, kendini ifade etmeyi ve empati yapmayı öğrenen gençler sayesinde okullarda yaşanan şiddet, aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, sosyo-ekonomik kültürel farklar nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlıklar azalacaktır.

Akran arabuluculuk projesinden fayda sağlanması ve kalıcı çözümler ortaya çıkarılabilmesi için uygulama bir yıl ile sınırlı kalmamalı; toplumsal faydanın maksimum düzeyde sağlanabilmesi için sonraki yıllarda da bu süreç devam ettirilmelidir. Böylelikle gençler, toplumsal dönüşümün gerçekleşmesine katkı sunmuş olacaklardır.

MASA 14: LİSELİLERİN SORUNLARI

  1. GİRİŞ:

Ergenlik, insan yaşamında en hızlı ve çarpıcı değişimlerin yaşandığı gelişimsel bir dönem olma özelliği taşımaktadır. Bu açıdan okullar, ergen gelişimi üzerinde kritik role sahip olan birincil sosyalleşme ve eğitim ortamlarıdır (Örücü, 2018). Liselilerin Sorunları konu başlığında, ergenlik dönemini yaşayan liselilerin okul, çevre, aile ve akran ilişkileri bağlamında yaşadıkları öncelikli sorunlar hakkında bilgiler derlenmiştir.

Lise dönemi, öğrenciler için önemli bir geçiş noktasıdır ve gençlerin bu dönemde yaşadıkları sorunları gelecekteki yaşamlarına taşıyabilme olasılıkları çok güçlüdür. Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanlığındaki (MEB) karar alıcıların liselilerin sorunlarını anlamak ve çözüm üretmek amacıyla düzenli ölçme ve değerlendirme faaliyetleri ile izleme çalışmaları yapmaları büyük önem taşır. Bu süreçte sadece MEB değil, üniversitelerdeki konuya odaklı çalışan araştırma grupları ile STK'ların da farklı bakış açıları içeren çalışmalar ve projeler ile karar mekanizmalarına destek sağlaması ve aktif bir bileşen olarak sistemdeki sorunlar tanımlanırken, meslek seçimi döneminde olan liseliler için çok boyutlu öneriler sunmaları gerekmektedir. Örneğin Taş ve Aykaç (2019) yayınladıkları “Türkiye'de Ortaöğretim Sisteminin Sorunları ve Değerlendirilmesi: Bir Meta Sentez Çalışması” adlı makalelerinde bu çalıştay kapsamındaki “liselilerin sorunları” konu başlığı ile örtüşen önemli bazı bulgu ve bu gün elimizdeki verilere uygun sorunlar saptamışlardır. Buna göre en temel sorunlar eğitim sistemindeki uygulamalardan, fiziki ortam ve altyapıdan, öğretmenden, finans ve programdan kaynaklı sorunlar olmak üzere beş başlık altında derlenmiştir. Ayrıca araştırma sonunda ortaöğretim sisteminin sorunları arasında, bir üst kademeye geçiş sistemi, eğitimde fırsat eşitsizliği, personel kalitesi/niteliği, siyasi/ideolojik–bürokrasi, kalabalık sınıflar, bina yetersizliği, araç gereç eksikliği sorunları olduğu da belirlenmiştir(Taş&Aykaç, 2019).

Konuya odaklı çalışan her bileşenin sunduğu önerilerin MEB tarafından özenle değerlendirilerek çözüm odaklı yeni yaklaşımları okul yöneticileri aracılığı ile sahada yaşama geçirmesi beklenmektedir. Bu beklentiyi karşılayacak anlayış ve proaktif yaklaşım eğitimde önemli mesafeler kat etmiş ülkelerde gözlemlenen en önemli yönetsel tavır ve göstergedir.

  1. YÖNTEM:

Çalıştay hazırlıkları kapsamında liselilerle ulaşmak için çalıştaya gönüllü katılım sağlayan öğretmenler ile temas kurulmuş, sorunlarını ilk ağızdan aktarmaları için 12 Haziran 2024 tarihinde çalıştaya tam gün katılabilmeleri için gereken yasal izinler de alınarak 10 lise öğrencisi, 14. masaya ek masa (15. masa) oluşturacak şeklinde davet edilmiştir. Aynı zamanda çalıştay öncesinde yine lise öğretmenlerinin desteği alınarak, liselilerin kendilerini ve sorunlarını rahatça ifade edebilecekleri, ucu açık 7 soru içeren bir anket hazırlanmış, anketin lise öğrencilerine uygulanması sürecindeki etik kurallara uygunluk için Antalya İl Milli Eğitim Müdürlüğü Etik Kurulundan izin prosedürü yerine getirilmiştir. Kısa bir zamanda, pilot amaçlı uygulan elektronik ankete toplam 87 lise öğrencisi katılmış olup ucu açık sorular ışığında paylaştıkları sorunlar, bu öğrencilerden rıza ve KVK uygunluk beyanları da istenerek anket verileri kayıt altına alınmıştır. Hem anket sonuçları ile elde edilen veriler, hem de çalıştaya katılan öğrencilerin konsensüs oluşturarak ifade ettikleri sorunlar sınıflandırılarak önce ayrı ayrı, sonra ise örtüşen yönleri ile entegre edilmiş maddeler halinde (5.1) saptanarak liste haline getirilmiştir. Anket katılımcıları ve çalıştay masasında kendi sorunlarını dile getiren öğrencilerden toplanarak sınıflandırılan tüm veriler değerlendirildiğinde, görüş bildiren öğrenciler Antalya'da öğrenim görüyor olsa da genel olarak Türkiye'deki lise öğrencilerinin de literatürde rastlanan çalışmalardaki sorunlarla örtüşen konuları tarif etmiş oldukları görülmüştür (Çalışkan, 2023; Erdener ve ark., 2017; Kösterelioğlu ve Bayar, 2014; URL-1). Öne çıkan konuların başta ekonomik kaynaklı sorunlar olmak üzere; okul, öğretmen-eğitim ve idare kaynaklı sorunlar ile sınav-gelecek kaygısı, spor, sosyal faaliyet ve kültür-gençlik temelli problemlerle ilişkili olduğu saptanmıştır. Bunun yanında akademik uyum sorunları, beslenme, okul hijyeni ve gençlik dönemine ait psikolojik sorunlar şeklinde tanımlamalar ile COVID-19 pandemisi sırasında online eğitimle başlayan ve telafi edilemeyen öğrenme eksiklikleri de kayıtlara geçirilmiştir. Ayrıca öğrenme motivasyonunu sürdürememe ve ev-aile ortamında yaşanan bazı sorunlar için psikolojik ve rehberlik desteğini alamamaları veya meslek alanlarına yönelik tercih sürecinde okul rehberlik sisteminden daha çok ilgi ve destek almaya ihtiyaç ifade etmişleridir.

  1. BULGU, DEĞERLENDİRME ve SONUÇLAR BAŞLIKLAR
    HALİNE GETİRİLMİŞ FİNAL DEĞERLENDİRME:

(BASIN İÇİN ÖZETLENMİŞ RAPOR)

Anket Verileri ve Çalıştay oturumlarında öne çıkan bazı sorunlar aşağıda verilmiştir.

  1. GELECEK ve SINAV-MESLEK KAYGISI TEMEL SORUN OLARAK ÖNE ÇIKMIŞTIR
  2. GENÇLİK DÖNEMİ İHTİYAÇLARI NEDENİYLE EKONOMİK SORUNLAR
  3. OKUL İDARESİ YAKLAŞIMI KAYNAKLI ORTAYA ÇIKAN ve SIKÇA YAŞANAN UZLAŞMAZLIKLAR
  4. ULAŞIM (servis ve toplu taşıma-minibüs- ücretleri) 5- SINAV ve EĞİTİM SİSTEMİNE GÜVENSİZLİK
  1. MESLEK SEÇİMİ SÜRECİNDE DOĞRU YÖNLENDİRME ARAYIŞI ve PDR DESTEĞİYLE İLGİLİ EKSİKLER
  2. ÖĞRENCİLERDEN BİR ÖZELEŞTİRİ OLARAK TEKNOLOJİ BAĞIMLILIĞI
  3. DUYGUSAL DESTEK TALEPLERİNDE YAŞANAN YOKSUNLUKLAR
  4. AKRAN İLİŞKİLERİNDEKİ KARMAŞA ve ZORBALIK DAHİL SORUNLU SOSYAL İLİŞKİLER
  5. SPOR ve SOSYAL ETKİNLİKLERİN AZLIĞI

Ayrıca genel olarak;

  • İNTERNETE ERİŞİM
  • FIRSAT EŞİTSİZLİĞİ
  • DERS MALZEMELERİ ve KAYNAK YETERSİLİĞİ (MEB-BİLGİ KAYNAKLARININ YETERSİZLİĞİ)
  • YETERSİZ YÖNLENDİRME NEDENİYLE ÖZ YETENEKLERİNİ KEŞFEDEMEME
  • EZBER TEMELLİ ÖĞRENMEYE ZORLANMA

SADECE OKUL ve EĞİTİM SİSTEMİNE YÖNELİK SORUNLAR AŞAĞIDAKİ BAŞLIKLAR HALİNDE ÖZETLENEBİLİR

Türkiye'de liselilerin karşılaştığı bazı genel ve yaygın sorunlar şunlar olabilir:

  1. Sınav Baskısı ve Stres,
  2. Ders Programı ve Yükü
  3. Okul Ortamı ve Şiddet
  4. Eğitim Kalitesi ve Fırsat Eşitsizliği
  5. Sosyal Baskılar ve İmaj Kaygısı
  6. Gelecek Endişeleri ve Kariyer Seçimi
  7. Dijital Yorgunluk ve Teknoloji Bağımlılığı
  8. Aile ve Çevre-Mahalle Baskısı

a ila h maddelerine kadar sıralanarak (8 adet) belirlenmiş bu sorunlar, Antalya özelinde çalıştaya katılanlarla beraber 97 öğrenci ve 12 öğretmen tarafından dile getirilmiş olup başlıklar halinde verilmiş; ortak yaş dönemi, ortak psikoloji ve benzer sosyolojik kesit olması dolayısı ile Türkiye'deki liselilerin de –şüphesiz- yüz yüze kaldığı genel zorluklardan bazılarıdır. Her öğrencinin deneyimi farklı olabilir ancak bu konular genel olarak gençlerin eğitim süreçlerinde karşılaşabileceği önemli konular arasında yer alır.